Blogun amacı

Bu blog, felsefe bölümünde verdiğim "insan felsefesi" adlı dersin içeriğinin kısa bir özetinden oluşmaktadır, bu nedenle hedef kitlesi öncelikle dersi alan öğrenciler olmakla birlikte felsefeye gönül veren herkes bize katılabilir...

5 Mart 2012 Pazartesi

3. DERS

Aristoteles ve İnsan

  • İnsanın, insan olmak bakımından ergon'u (işlev)nedir?
  • İnsan için ideal yaşam nedir?
  • Etik bir belirlenim olarak insanın işlevi: İnsan Doğası
  • İnsanın işlevinin arkaplanında yatan 'iyi' ve 'eudaimonia': Telos
  • Telos' u gerçekleştirmenin olanağı: Erdeme uygun etkinlik
  • Pratik bilgelikten teorik bilgeliğe geçiş: İdeal yaşam

Aristoteles de Platon gibi doğrudan "insan nedir?" sorusunu sorarak sistemli bir felsefi antropoloji kurmaz. Etik bir yaşamın neliğini belirleme amacı ile insan anlayışı ortaya koyan Aristoteles'in asıl ilgisi, insan için en mükemmel yaşamın ne tür bir etkinlik olduğu konusudur. Ancak etik bir yaşamın neliğini belirleme amacı, en nihayetinde insan için en mükemmel yaşamın etik yaşam olmadığı tezi ile sonuçlanacaktır. Yine de Aristoteles etik bir yaşamın doğasını belirleme çabası içinde önce ince insanın nasıl bir varlık olduğu sorusuna yanıt vermek zorunda kalmıştır. Çünkü insanın ne olduğu bilinmeden, nasıl eylemde bulunması gerektiği konusunu netleştirmek mümkün değildir. bu nedenle insan için en iyi olan yaşamın belirlenmesinden önce, insanın ne olduğunun tanımlanması gerekir. Bir şeyin ne olduğunun bilinmesinin, onu ne için, ne amaç için olduğunun bilinmesi demek olduğunu hatırlarsak, Aristoteles'in ergon yani işlev kavramı ile işe başlamasının nedeni anlaşılacaktır. O halde temel soru, insanın insan olmak bakımından işlevinin ne olduğu sorusu olacaktır.

Ancak bu soruya bir çırpıda cevap vermek zordur ve Aristoteles kavramsal analizlerle adım adım ilerleyerek soruyu daraltır. İnsanın onu diğer canlılardan ayıran en temel özelliğinin akla sahip oluşu ve işlevinin de düşünmek olduğu olgusu Aristoteles'in çıkış noktasını oluşturan en genel ifade olmakla birlikte 'iyi', 'telos', 'eudaimonia', erdem, teorik ve pratik bilgelik ile ideal yaşam kavramları aydınlatılmadan insanın işlevini ortaya koymak mümkün değildir.

Öncelikle 'işlev' olarak dilimize çevrilen ergon kavramının ne olduğu netleştirilmelidir. Çünkü etik bir yaşamın neliğini belirlerken insanın işlevinden söz etmek, terimin mekanik ya da biyolojik çağrışımları nedeniyle oldukça zor görünür. Neden Aristoteles bir marangozun, flütçünün ya da ayakkabıcının işlevi gibi insanın da işlevi olduğunu düşünmüştür? İşlev teriminin biyolojik içerimi; bir popülasyonda bir tür özelliğin niçin var olduğuna gönderimde bulunur. Gündelik kullanımda ise işlev terimi bir amaç için kullanılmak üzere tasarlanmış bir nesneye veya bir alete gönderimde bulunur, ki bu durumda terimi insan ve etik ile ilişkilendirmek mümkün değildir. Gözün işlevi görmektir, başka bir deyişle gözü görmek için kullanırız. Ancak gözümüzü kapatsak, bile hala işlevi görmektir. Kullanmıyoruz diye işlevinin olmadığını söyleyemeyiz. O halde Aristoteles için işlev, basitçe kullanım demek değildir. Sadece tasarlanmış olmak, araç olarak faydalı olmak demek değildir. Ergon, bir şeyin onu diğer şeylerden ayıran ayrıcalıklı doğasıdır, ona özgü olan aktivitesidir. Bu nedenle tıpkı bir marangoz gibi insanın da işlevi vardır. İnsanın işlevi kavranılırsa, insan için neyin ideal bir yaşam olduğu ve insanın nasıl mutlu olacağı da kavranılacaktır. Nikomakhos'a Etik'in hemen başlarında insanın işlevinin düşünme etkinliği yani insanın doğasının aklı olduğunu belirtir Aristoteles ama aklını ne için kullanacağı konusunu sonuncu kitaba kadar netleştirmez. Bu nedenle üzerinde uzlaşılmayan pek çok yorum vardır.

Konuyu netleştirebilmek için detaylı bir kavramsal analiz yapılmalıdır. Aristoteles'in birbiri yerine kullandığı kavramlar onun insanın aklını ne için kullanacağı sorusunu aydınlatmaktadır. İnsanın işlevinin arkapılanında 'iyi' ve 'eudaimonia' kavramlarının 'telos' ile ilişkisi vardır. Nikomakhos'a Etik'in ilk cümlesinde Aristoteles iyi ve telos arasında ilişki kurar ve iyiyi herşeyin arzuladığı, amaçladığı şey olarak tanımlar. Sonrasında iyiyi ikiye ayırır: Kendi başına iyi olanlar ve başka bir şey için iyi olanlar. Görüldüğü gibi Aristoteles pek çok iyiden söz eder, Platon gibi tek bir iyinin yani iyi ideasının varlığından söz etmez. O halde etik yaşam söz konusu olduğunda hagi tür iyiyi arayacağımız net değildir. Bu nedenle devreye telos (amaç) kavramını sokarak konuyu daraltır. Ona göre her eylemin amacı vardır ve amaç insan için iyi olandır. İki tür amaçtan söz eder: Kendisi için tercih edilen amaçlar ve başka bir şey için tercih edilen amaçlar.

İki tür iyi ve iki tür amaç olduğunu belirten Aristoteles, bu iki kavramı birbirine bağlar: Kendisi amaç olan bir şey en iyidir. Amaçlar içinde öyle bir amaç vardır ki bu, insanın işlevidir. Bu noktada devreye giren kavram eudaimonia'dır. Sadece kendisi için tercih edilen yani en iyi şey 'mutluluktur'. Bu noktada mutluluğun nasıl bir yaşamda olduğu konusu aydınlatılmalıdır. üç tür yaşam biçiminde insan mutlu olur ona göre. Haz yaşamı, siyasetçi yaşamı ve teori yaşamı.

İyiler arasından tek birini, amaçlar içinden tek birini özelleştiren Aristoteles, mutluluk türlerinden de tek birinin peşindedir. Eudaimonia'nın özelliği kendine yeter olma ve kendisi amaç olmadır, her ne kadar dilimize mutluluk olarak çevrilse de mutluluk anlık bir duygu durumuna gönderimde bulunurken, eudaimonia uzun süreli bir etkinlik halidir (energeia). Ruhun erdeme uygun etkinliğini eudaimonia yani ideal yaşam olarak belirler ancak bu yaşama nasıl ulaşılacaktır?

Aristoteles, erdemleri ikiye ayırır: Düşünce erdemleri (bilgelik, aklı başındalık, doğru yargılama)ve karakter erdemleri (adalet, cesaret, ölçülülük). En çok tartışılan konu eudaimonia'ya tüm erdemlerin gerçekleştirilmesiyle mi, yoksa içlerinden birinin gerçekleştirilmesiyle mi ulaşıldığı sorusudur, Aristoteles bu konuyu sonuncu kitaba kadar netleştirmemekle birlikte önceki kitaplarda zaman zaman bütün erdemlerin gerçekleştirilmesine gönderimde bulunan ifadeler de kullanır. İnsanın erdemini belirlemek, işlevini belirlemenin başka bir yoludur. Çünkü işlevi olan herşeyin erdemi vardır.

Erdemin ikiye ayrılması erdemlere ilişkin bilgeliğin de ikiye ayrılmasına neden olur: Düşünce erdemleri teorik bilgelik (sophia) sağlarken, karakter erdemleri pratik bir bilgelik (pronesis) sağlar. Eudaimonia'nın hangi tür bilgelik yaşamı olduğu aslında insanın işlevinin de o olduğu anlamına gelir. Bu noktada iki görüş vardır: Kapsayıcı görüşe göre eudaimonia, teorik ve pratik bilgeliğin birlikteliğinden meydana gelir, Akılsalcı görüşe göre ise sadece teorik bilgelik eudaimonia'ya götürür. bu noktada Aristoteles daha önce yapmış olduğu üç tür mutluluk yaşamına yeniden döner ve en yüksek mutluluğun hangisinde olduğunu belirlemek için ayrım yapar. Eudaimonia'nın tanımını hatırlayalım; kendine yeter ve kendisi amaç olan şeydi. Haz yaşamı kuşkusuz iyi bir yaşamdır ancak en iyisi değildir çünkü kendine yeter değildir. bunun kanıtı başka bir iyi eklendiğinde haz yaşamının daha iyi olmasıdır. Eğer kendine yeter olsaydı, başka bir iyinin eklenmesine ihtiyacı olmayacaktı. Siyaset yaşamının amacı onurdur, onur da kendine yeter değildir çünkü onurlandırana ihtiyaç duyar. O halde siyaset yaşamı da eudaimonia için uygun değildir. Teori yaşamının ise eudamonia'ya uygun olduğunu çıkarsarız çünkü aristoteles eudaimonia için yaptığı tespitleri teori etkinliği için de kullanır. Ona göre teori etkinliği kendi kendine yeterdir, başka hiçbir şeye gereksinim duymadan kendi başına amaçtır. Cömert kişi cömertçe şeyler yapmak için, adil kişi yapılanların karşılığını vermek için paraya gereksinim duyar, yiğit kişi güce, ölçülü kişi ise istenç özgürlüğüne ihtiyaç duyar. Ama teori etkinliği için bunların hiçbirine ihtiyaç yoktur. Kişi tek başına bu etkinliği gerçekleştirir.

İnsan yaşamı, insanların yaşamlarını onun üzerinde harcayacakları kadar değerli değildir. birey yalnızca kendi bireysel kaygıları, toplumun ve kendisinin gündelik yaşayışıyla vakit geçirmemelidir. İnsan, kendisinden daha yüksek varlıkları düşünebilme potansiyeline sahiptir. Çünkü akıl bunu ona sağlayabilir. İnsanın zamanı kendisine harcayamayacak kadar değerlidir. İnsan aklı sayesinde tanrısal olana katılabilir, varlığın hakikatini temaşa edebilir. Böylelikle eudaimonia'ya ulaşabilir. O halde Aristoteles'in ideal yaşamdan anladığı şey, kapsayıcı bir mutluluk anlayışı değil, akılsalcı bir mutluluk anlayışıdır.

En nihayetinde insanın işlevi, özü, doğası, en yüksek iyi, eudaimonia ve teorik etkinlik birbiriyle özdeşleşir. İnsanın özü sadece akla sahip olması değil, aklını doğru yöne yönlendirebilmesidir. Kendi varlığını aşarak, onun ötesine geçerek tanrısal olana yaklaşabilmesi onun işlevidir ve bu yaşam ideal olandır.

Yaşamın insan için ne anlama geldiğini bildiğimizde, iyi yaşamak için ne yapmamız gerektiğini de bilebiliriz. Buradaki seçim, insan olarak yaşamak ile başka bir canlı olarak yaşamak arasında değildir, yaşamak ve yaşamamak arasındadır. yaşamak canlıların tümü için ortak bir şekilde tanımlanamaz ve tek bir anlama da gelmez.

Hiç yorum yok: