Blogun amacı

Bu blog, felsefe bölümünde verdiğim "insan felsefesi" adlı dersin içeriğinin kısa bir özetinden oluşmaktadır, bu nedenle hedef kitlesi öncelikle dersi alan öğrenciler olmakla birlikte felsefeye gönül veren herkes bize katılabilir...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

10. Ders: Camus ve Başkaldıran İnsan

Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken:

Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı,

Ve kollarıyla, bacaklarıyla dayanmıştı kayaya,

Habire itiyordu onu bir tepeye doğru,

İşte kaya tepeye vardı varacak, işte

Ama tepeye varmasına tam bir parmak kala

Bir güç itiyordu onu tepeden gerisingeri,

Aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya,

O da yeniden itiyordu kayayı tekmil kaslarını gere gere,

Kopan toz toprak habire aşarken başının üstünden,

O da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde…

• Saçma nedir?

• Saçma nasıl fark edilir?

• Saçmadan (sözde) kaçma yoları nelerdir?

• İntihar

• Başkaldırı

• Sisyphos Söyleni

• Saçmanın yabancılaştırdığı insan yaşamına örnek olarak Meursault: Yabancı

• Başkaldıran insanın özgürlüğüne örnek olarak: Dr. Rieux: Veba

Sartre gibi Camus de insan ve dünya arasındaki ilişkiyi inceler ve antropoloji görüşünü bu ilişkiden hareketle kurar. Camus’de sistematik bir felsefi antropoloji bulmak mümkün değildir. Çünkü insan ve dünya ya da varlık arasında kurulan ilişkide ortaya çıkan “saçma”, her hangi bir sistem içinde açıklanabilecek rasyonaliteyi tamamen dışlamaktadır. Bir kavram olarak saçma (absurd); akla, mantığa aykırı olan, akılsal ya da mantıksal bir biçimde açıklanamayan, boş ve anlamsız olana gönderimde bulunur. Ancak insanın varoluşsal bir duygu durumu olarak saçma; saçma kavramının anlamının bilinmeden de yaşanabilecek, her hangi bir yer ve zamanda, hiç umulmadık bir anda ortaya çıkabilecek olan bir duyguya işaret eder: bu anlamda saçma, insanın evrenin akla, mantığa aykırılığını, tutarsızlığını anlaması ve her şeyin olduğu gibi görülmesini içeren bilinç hali olarak açığa çıkar. Saçma, dünyanın, insanın isteklerine karşı kayıtsız kalması, dilsiz ve sağır olmasıdır. Saçma, insanın mutluluk isteğine karşı dünyanın anlaşılmaz sessizliğiyle karşı karşıya kalınmasıdır. İnsanın dünyaya ilişkisinde ilk ulaştığı gerçeklik saçmadır. Bu nedenle de ondan kaçmak yerine ona sahip çıkılması gerektiği anlaşılmalıdır. Ancak bu herkesin başa çıkabileceği bir şey de değildir.

İnsanlar saçmayı çeşitli şekillerde fark ederler. Modern hayatın tek düzeliği ve anlamsızlığı karşısında insan varoluşunun anlamını sorun haline getirebilir. Ya da geleceği değiştiremeyeceği hissi karşısında zamanın öldürücü boğuculuğuyla yüzleşebilir. Zamanın esiri olduğu hissiyle anı yaşamaktan başka yapacak bir şeyi olmadığını fark edebilir. Ya da yabancı bir dünyada tek başına bırakılmışlık hissi ile karşı karşıya kalarak, çevresine ve kendine yabancılaşabilir. Dünyanın kendi ölümlülüğüyle dalga geçtiği düşüncesine kapılabilir. Ya da ölüm düşüncesiyle yüzleşerek hayatın anlamsızlığını far edebilir.

Camus’ye göre hayata anlam verecek, evrensel bir ahlak oluşturacak bir Tanrı yoktur. Tanrı’nın olmayışının en büyük kanıtı ise saçma deneyimidir. O halde tanrı yoksa her şeye izin vardır görüşü ile bir nihilizme saplanmak kaçınılmaz görünmektedir. Ancak Camus bu nihilizmden çıkmak ve başkaldırmak gerektiğini düşünür. Yine de saçma ile yüzleşmek ve onunla yaşamak oldukça zordur bu nedenle insanlar saçmadan kaçmak isterler.

Ona göre saçmadan kaçmak mümkün değilse de kaçmanın sözde yolları intihardan geçer. Kişi ya kendi varlığını ortadan kaldıracak yani intihar edecek ya da bu dünyanın varlığını ortadan kaldırıp kendine tanrı fikrine dayanan öte dünyacı yeni bir dünya yaratacaktır. Ancak her ikisi de ona göre, kişinin özgür olduğunu değil, saçmaya boyun eğdiğini gösterir. Hem başkaldıran hem de saçmanın sorumluluğunu alan insan özgürdür. Yaşama değerini verecek olan şey, bir taraftan dünyanın saçmalığını başkaldırıp, bir taraftan da kaderini olumlayarak, bu durumu yüce bir gönüllülük ile kabullenmek ve kendine mal etmektir. Hayata hem başkaldırırken hem de onu evetlemek saçma bir şeydir.

Saçmanın mitolojik kahramanı Sisyphos’tur, Camus Sisyphos’un kayayı aşağı yuvarlandıkça yukarı taşıma edimini, anlamsız bir çabanın iki zıt unsuru olarak görmez. Tersine inişi ve çıkışı bir bağlam içinde döngüsel bir hareket olarak görür. Sisyphos, kayanın bir gün yukarıda kalacağını umut ederek taşımamaktadır. Onu bir protesto şeklinde kullanır ve hayatının anlamını bu yolda yürümek olarak belirler. Cezasını bilinçli olarak kabul ederek, bütün yaşamını evetler ve kendi yazgısına egemen olur. Kaya artık kendi kayasıdır. O hem trajik bir kahramandır hem de mutludur çünkü bu dünyanın saçmalığını sürdürmek insana metafizik ve saçma bir mutluluk verir.

Camus’nün Yabancı romanı, 20. Yüzyılda derin bir boşluk duygusu içinde saçmayı deneyimleyen yabancılaşmış bir kişinin, Meursault’nun hikayesini anlatır. Kendi annesinin ölümüne ve kendi öldürdüğü kişinin ölümüne karşı son derece duygusuz olan Meursault, Camus’nün dünyanın saçmalığına ilişkin görüşlerinin somutlaşmış halidir. Onun bu duygusuzluğu, toplum karşısında Marksist değil, fakat metafiziksel bir yabancılaşma içinde olduğunu gösterir. O, herkesin kabul ettiği ahlaki değerlerden yoksundur, dünyaya ve değerlere yabancıdır. Davranışları norm dışıdır, Meursault, saçmanın nasıl yaşandığına ilişkin somut bir örnektir.

Veba ise insanın dünya içindeki metafiziksel yalnızlığını, bir başına bırakılmışlığını ve sıkıntılarını gözler önüne serer. Bunalım durumunda kişinin saçma içinden nasıl bir özgürlük çıkarabileceğini veba salgınıyla baş etmeye çalışan bir doktorun gözünden örneklendirir. Dr. Rieux tek başına salgınla mücadele etmeyi seçmiş, şehri terk etme fırsatı varken orada kalmayı tercih ederek saçmayı evetlemiş ve ona başkaldırmıştır.

Hiç yorum yok: