Blogun amacı

Bu blog, felsefe bölümünde verdiğim "insan felsefesi" adlı dersin içeriğinin kısa bir özetinden oluşmaktadır, bu nedenle hedef kitlesi öncelikle dersi alan öğrenciler olmakla birlikte felsefeye gönül veren herkes bize katılabilir...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

11. DERS: Sartre ve insan

• Varlık ve insan arasındaki ilişki nasıldır?

• Bu ilişkide insanın soru soran bir varlık olması neden önemlidir?

• Hiçlik mi olumsuzlamanın, olumsuzlama mı hiçliğin kökenindedir?

• Hiçliğin, varlığın bağrında olması ne demektir?

• İnsanın özgür olması ne anlamda kullanılmaktadır?

• İnsan özgürlüğünün farkına nasıl varır?

• İçdaralması ve kendini aldatma nedir?

• Kendini aldatma ve bilinç ilişkisi nedir?

• Düşünüm- öncesi cogito nedir?

• Kendinde ve kendi için varlık nedir?

• Kendi içinin olumsallığı nedir?

• Kendi içinin kusurlu olması ne anlama gelir?

• Değer nedir?

• Mümkün olanların varlığı nedir?

• Zamansallık nedir?

Doğrudan felsefi bir antropoloji ortaya koymayan Sartre, insan ve dünya ilişkisini başka bir deyişle insan ve varlık arasındaki ilişkiyi ortaya koyarken, bir antropoloji geliştirmiştir. Ona göre insan, varlıkla olan ilişkisinde belli bir tavra sahiptir. Bu tavır soru sorma ilişkisinde kurulur. Her soru, soran ve sorgulanan iki şeyi varsayar. Sorgulanana varlıktan bir yanıt, yani kendi varlık tarzını bir şekilde açık etmesi beklenir. Bu yanıt evet ya da hayır şeklinde başka bir deyişle olumlu ya da olumsuz olabilir.

Varlığa ilişkin bu soru sorma tavrı ile varlık-olmayana gönderimde bulunulur, çünkü insanın soru sorması ve yanıt araması ile olumsuzlama ortaya çıkar. Çünkü aranan yanıt her zaman olumlu olmak zorunda değildir. Burada Sartre, olumsuzlamanın mı hiçliğin kökeninde yoksa hiçliğin mi olumsuzlamanın kökeninde olduğu sorusuna, hiçliğin var oluşu nedeniyle olumsuzlamanın olanaklı olduğu yanıtını verir. Yani ona göre, olumsuz yanıtı, hem varlığın hem de insanın yapısında hiçlik olduğu için alabiliriz. “Değil” diyebilmenin mümkün olabilmesi için zorunlu koşul; varlık olamayanın yani hiçliğin mevcut olmasıdır. Sartre buna, hiçliğin varlığa musallat olması demektedir.

Ona göre varlık ve hiçlik, Hegel’den bildiğimiz gibi tez ve antitez değildir. Bu iki kavrama birbirinin tezi ya da antitezi demek, onlar arasında mantıksal bir eşzamanlılık varsaymak olur. Çünkü sadece karşıt öğeler eş zamanlıdır. Ancak Sartre için, bu iki kavram eş zamanlı değildir. Çünkü hiçlik, varlığın karşıtı değil, çelişiğidir. Yani hiçlik, varlıktan sonra gelir. Hiçlik kendini varlıktan devşirir. Varlık, mantıksal olarak hiçlikten önce vardır. Bunun anlamı hiçliğin, varlığın olmaması demek olmadığıdır. Yani varlık olmazsa, hiçlik de silinip gider. Hiçlik, varlığın yok olması değildir, hiçlik varlığın bağrındadır, yüreğinde bir kurtçuk gibi ortaya çıkar.

Peki bu hiçlik, nereden gelir? Hiçlik, yoktur, var değildir çünkü oldurulur. Hiçliği insan devreye sokar. Kendi varlığını sorgulayan varlık sadece hiçliği varlığa getirebilir. İnsan, hiçliğin dünya üzerinde açılmasına aracılık eder.

O halde insan nasıl bir varlıktır ki, hiçliği dünyaya getirebilir? İnsanın hiçliği taşımasına Sartre özgürlük diyor. İnsanın varlığı özgürlük olduğu için, insan hiçliği dünyaya getirebilir. İnsanın varlığı özgürlüktür. Yani insan, özgürlük olarak ortaya çıkar. Bunun anlamı, insaın önce var olup sonra özgür olmadığıdır. Özgürlük insanın bir özelliği değildir. zaten özelliklerini mümkün kılan şey özgürlüktür. İnsan, daha sonra özgür olmak için, önce varolmaz. Yani insanın varlığı ile özgürlüğü birbirinden ayrılmaz.

İnsan özgürlüğünün farkına iç daralması ile varır. İçdaralması, benim, olmamak kipinde bir varolan olduğumun farkına varılmasıdır. Başka bir deyişle mümkün olanın varlığının kabul edilmesidir. Ancak kişi bu iç daralması ile yaşamak istemez. Ondan kaçmak ister, bu ise kendini aldatmadır. Kendini aldatma, iç daralmasını bilinçten kovmak ya da bilinç altına göndermek değildir.

Kendini aldatma bilince gönderimde bulunur çünkü ancak bilinçli bir varlık kendini aldatabilir. Kendini aldatma yalan söylemek demek değildir. yalan, başka birinin varlığını varsaymasıyla bilince aşkındır. Ama kendini aldatma bir bilinç birliğini varsayar çünkü aldatılan ile aldatan bir ve aynı kişidir.

Kendini aldatma, düşünüm öncesi cogito’ya gönderimde bulunur. Sartre, Descartes’ın cogito’sunu düşünümsel cogito olarak nitelendirir ve onun eksik bir kavrayışa işaret ettiğini belirtir. Ona göre bilinç düşünüm öncesi cogito’dur çünkü, düşünümsel cogito, anındalıkla sınırlıdır. Yani sadece düşündüğü sürece var olan bir bilinç eksik bir bilinçtir. Ona göre, pek çok eylemde düşünmeden de var olduğumuz gerçeği gözden kaçırılmıştır.

Sartre, bilincin bu düşünüm öncesi cogito özelliğini kendi için varlık olarak tanımlar. Diğer varlıkları ise kendinde varlık olarak tanımlar. Kendinde varlık, ne ise o olan varlıktır. Sadece vardır ancak olduğu şey olmak için hiçbir çaba serf etmemiştir. Bilinç, kendi varlığı içinde, varlığı kedisine sorun olan şeydir. Oysa ki kendinde varlık, varlığına kayıtsızdır. Bunun anlamı, kendinde varlık kendi kendisiyle örtüşür fakat kendi için varlık ise kendi kendisiyle örtüşmez.

Kendinde varlığın, varlık yoğunluğu sonsuzdur çünkü içinde içinde hiçliğin girebileceği hiçbir mesafe yoktur. Özdeşlik ilkesinin geçerli olduğu bu varlık ne ise odur. Oysa ki kendi için varlık, bir varlık çözülmesidir, yani kendi kendisiyle örtüşmediği, kendine özdeş olmadığı için, onda her zaman bir mesafelilik vardır. Hiçlik, her zaman bir ötede olmayı gerektirir.

Düşünüm öncesi bilinç, “kendi”nin bilincidir. Peki bu “kendi” nerededir? Kendi için varlıkta mı yoksa kendinde varlıkta mı aranmalıdır?

Kendi için varlık olumsaldır çünkü onun olduğu şey olması zorunlu değildir. ancak kendinde varlığın olduğu şey olmaktan başka bir olanağı yoktur. Kendi için varlık, olumsal olduğunun farkına ancak kendinde varlığı hiçleştirdiği zaman varabilir. Yani kendinde varlığı olumsuzlayarak, kendi için kendi varlığını kurmaktadır, olumsal olduğunun bilincine varmaktadır. Bunun anlamı ise kendi için varlığın kusurlu bir varlık, eksik bir varlık olduğudur. Çünkü o kendi kendisiyle örtüşmez ve ancak olmadığı bir varlık üzerinden kendinin farkına varır.

Bu eksiklik, …. olmak için…..nın eksikliğidir. Yani bir şey olmak için onun eksikliğine sahip olmaktır. Kendi içinde eksik olan şey, ne ise o olan kendidir. Bu yüzden, kendi için, kendini, ne ise o olmayan, ne değilse, o olan olarak kavrayabilir.

İnsan, önce varolup, sonra eksik kalan bir varlık değildir. Zaten eksiklik olarak var olan bir varlıktır. Ama tam da bu eksiklikten ve kusurdan değer çıkar. Değerin varlığı insanın olanaklarla dolu olduğunu ortaya koyar. Değer, olduğu şeyi olmadığı şeye doğru aşmadır. Olmadığı şey ise insan için mümkün olanların var olduğunu gösterir. Mümkün olanın varlığını Aristoteles, Spinoza ve Leibniz’in mümkün olanlarıyla karıştırmamak gerekir. Sartre için mümkün olanların varlığı epistemolojik değil, ontolojiktir. Mümkün olan, bende olmayan olmayan o parça ile tanımlanmamdır. Yani eksikliğini duyduğum şey ile tanımlanmamdır. Kendimden …..e doğru sıyrılmam demektir. Mümkün olan, kendi için, kendi olmak için neyin eksikliğini duyuyorsa odur.

Mümkün olanların varlığı anındalıktan ibaret olmadığımızı gösterir. O halde kendi için varlık zamansal bir varlıktır. Çünkü mümkün olanlar zamanın içinde gerçekleşir. O halde insan zamansal bir varlıktır. Kendi için dışında bir zamansallık yoktur.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Varlık ve hiclik ikinci kez okuyorum
Senin yorumun anlamalı kolaylastirdi